|
||
Dünya halklarının kâbusu: Emperyalizm! | ||
Kemal ANADOL | ||
Bu yazının fotoğrafı dokuz baskı yapan “Büyük Ayrılık” romanımın kapağı. Resmin öyküsünü romandan alıntılarla anlatmaya çalışacağım. İzmir’i işgal etmek için Midilli’den hareket eden Patris gemisinde iki Komünist, er Mihail’le teğmeni konuşuyorlar: “Bizi ateşe atarken, kendileri de savaş sonrası ekonomilerini düzeltmek ve askerî harcamalarını kısmak için ordularının önemli bir kısmını terhis ediyorlar” diye araya girdi Mihail. “Bravo yoldaş” dedi teğmen. “Gel de anlat bunları şu gemideki askerlere. Yahu ölmeye gönderiyorlar sizi be! Lord Curzon, Shell’in kurduğu Turkish Petrolium’un en önemli hissedarı… Fransa Başbakanı Clemenceau da Societe Generale des Houilles’le iç içe… Poincare, Cartel des Dix’in adamı… Başkan Wilson’a akıl veren danışmanlara bak bir de… John Foster Dulles, Thomas William Lemont, Ven D. Yoone… Morgan ve Rockefeller tröstlerinin beyin takımı bunlar… Mavi boncuk gösterip bizi Küçük Asya’ya gönderen bu adamlar… Daha doğrusu bu şirketler işte!” 15 Mayıs 1919 sabahı saat 7.30’da 18 gemiden oluşan Yunan konvoyu çıkarma yapılacak rıhtıma yanaşmaya çalışıyordu. Bu sırada Türkler müvezzilerin sattığı Köylü gazetesinde Vali İzzet Bey’in demecini okuyorlardı: “Bazı bedbahtlar İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edileceği tarzında şayialar çıkarmışlardır. Yalandır, tekzip edilir.” (…) Kordon kenarındaki binaların balkonları, pencereleri her yer doluydu. Rumlar, ellerinde Yunan bayrakları, dillerinde ‘Zito!’ sesleriyle yeri göğü inletiyorlardı. Kramer Palas’ın önündeki bando sürekli marş çalıyordu.” Sonrasını biliyorsunuz. Hasan Tahsin’in şahadetinden Yunan 1. Larissa Tümeninin İzmir’i işgaline, Kral Konstantin’in tahta dönüşünden başlayarak harekâtın Anadolu içlerine yönelmesine… Konusunda otorite olan değerli tarihçi Prof. Engin Berber’e göre, İzmir ve Ege’de yani Aydın Vilayetinde bulunan Osmanlı tebaası Rumların 30 bine yakını Yunan işgal ordusuna yazılmış ve Türklere karşı savaşmışlardır. Türk ordusu 30 Ağustos 1922 günü büyük zafer kazanmıştır. Bozguna uğrayan Yunan askerleri İzmir’e doğru kaçmakta ve geçtikleri her yerleşim yerini yakmaktadırlar. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ünlü emrini vermiştir: “TBMM Orduları! İlk hedefiniz Akdeniz’dir!” İzmir’deki Rumlarda müthiş bir panik başlamıştır. Bu yenilgi onların dilinde Mikrasiatiki Katastrofi (Küçük Asya Felâketi) olarak adlandırılmaktadır. İzmir yanmaktadır. İsterseniz yine romana dönelim: “(…) Çıra gibi tutuşan evlerden çıkan çatırtılar kulakları sağır edecek gibiydi. Ama Kordon’dan havaya yükselen feryat ve çığlıklar bu sesi bastırıyordu. Deniz kızgın bakır rengini almış, gözleri kör edecek kadar korkunç olmuştu. Kadınlar kucaklarındaki çocuklarla sandallara atlıyor, kalabalık aileler batacağını bile bile küçük teknelere doluşuyorlardı. Rıhtımda bekleyen Rum kayıkçılar, adam başına 10 lira almadan kimseyi bindirmiyorlardı. İngiliz sancak gemisi İron Duke’ün güvertesinden çevreye neşeli melodiler yayıldı. Her gün aynı saatte konser veren bando, filo komutanından aksine emir gelmediği için programını değiştirmek gereğini duymamıştı! Müttefik harp gemilerinin komutanları her şeyden ve herkesten önce kendi uyruklarının canını kurtarmaya bakıyor, mülteci Rumları içeri almıyorlardı. Gemiler merdivenlerini kaldırmış, iskelelerini çekmişlerdi. Zincirlere tırmanıp kendini güverteye atmak isteyenleri, mürettebat uzun sırıklarla itip denize düşürüyordu.” İşte romanın kapağındaki bu resim, Pasaport rıhtımında, buldukları her tekneye can havliyle atlayarak adalara kaçmak isteyen Rumların durumunu yansıtıyor. Ve acı olan gerçek lebalep dolu olan teknelerin fotoğrafın çekiminden on dakika sonra battığıdır! Kapağın sol altında görülen bayrak da kareye girmeyen ABD savaş gemisinin kıçında dalgalanmaktadır! Kendi çıkarları için Yunan ordusunu Anadolu’ya gönderen emperyalistlerin, başlarını belâya soktukları halkların çektikleri çileler, savrulan yaşamlar umurunda bile değildir. Tam tersine amaçları, geride kalan insanları, yarattıkları etnik, dinsel ve mezhepsel çelişkilerle baş başa bırakarak bitmeyen kin, kavga, savaş ve dökülen kanlardan çıkar sağlamaktır. *** Dünyanın en güçlü ordusuyla 21 yıl önce Vietnam’a giren ABD’nin sonu da acı olmuştu. 30 Nisan 1975 günü Kuzey Vietnam güçleri Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’a girmişlerdi. Saygon bugün Vietnam’ın kurucu ve kurtarıcısı Ho Şi Min’in adını taşımaktadır. O günlerde dünya basınında çıkan fotoğraflar, işbirlikçilerin perişan halde ABD elçiliğine sığınmak için birbirlerini nasıl ezdiklerini ve nasıl yalnız bırakıldıklarını gösteriyordu. ABD verilerine göre, 320 bin Güney Vietnamlı asker ile 60 bin Amerikan askeri ölmüş veya kaybolmuştu! Ho Şi Min ise anılarında gerçeği belirtiyordu: “Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıcı olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ve sopalarla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibiydi. Zafer çok büyük bedellerle, 13 milyon şehit, binlerce kayıp, yüz binlerce yaralı ve sakatla (83 bin sakat, 8 bin felç, 30 bin kör, 10 bin sağır) kazanıldı.” *** 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısının ardından Başkan George W. Bush tarafından başlatılan Afganistan işgali 20 yıl sürmüş ve dört ABD Başkanı değişmişti. İçinde bulunduğumuz Temmuz/Ağustos ayları içinde Taliban önünde yenilgiye uğrayan ABD ve NATO kuvvetleri hızla Afganistan’dan ayrıldılar ve kendileriyle işbirliği yapan sivil/asker Afganları yazgılarıyla baş başa bıraktılar! ABD’nin yetiştirdiği Başbakan Eşref Gani kaçtıktan sonra ABD Büyükelçiliği de sıkıca korunan binasını boşalttı ve çalışanlarını Kabil hava limanına götürdü. Dünya basınında yayınlanan görüntüler yürek burkuyordu. Uçaklara hücum eden insanlar… Havalanan uçaklardan düşen insanlar, ceset parçaları… İngiliz gazeteleri, Taliban tarafından öldürülme riski olanları yeterince hızla tahliye etmeyen NATO ülkelerini eleştiriyor. Afganistan’dan gelen ibret verici fotoğraflar ABD’ye çalışan binlerce kişinin dramatik yazgılarını yansıtıyor: Uçağa hücum eden çalışanlarına bile ateş eden Amerikan askerleri! Almanlar 350 bin bira şişesini uçaklarla taşıyor, BND’ye (Almanya Federal Haber alma Servisi) çalışan iki bin kişiden tek kişiyi bile almıyorlar! İngilizler “Bizde dört bin Afganlı var ama onları alamayız. Yoksa bu sayı aileleriyle birlikte 20 bine çıkar” diyorlar. *** Vietnam ve Afganistan’daki durumu ve oralardan dünyaya yansıtılan görüntüleri en iyi biz Türkler değerlendiririz. Çünkü bu resimlerin ilki 9 Eylül 1922 günü İzmir rıhtımlarında çekilmişti. İngiliz, ABD ve Fransa’nın Anadolu’ya gönderdiği Yunan Ordusunun yenilgisi en çok onların işbirlikçilerini vurmuştu. “Yunan Ordusu Padişah adına savaşıyor. Ona karşı gelenler günahkârdır. Mustafa Kemal ve arkadaşlarının katli vaciptir” fetvasını veren sözde İslâm ulemasını, işgal İstanbul’undaki mütareke basınının alçak kalemlerini bir anda yalnız bırakan müttefikler değil miydi? Onları ülkeden kovulan 150 kişilik listeden çıkarmaya güçleri yetmiş miydi? Bugün aynı oyun dünyanın çeşitli ülkelerinde oynanıyor. Lozan’da imzası bulunmayan ABD gözümüze baka baka Suriye sınırımızda bir Kürt devleti kurmaya çalışıyor. PKK/PYD’ye yüzlerce tır ağır silâh gönderiyor. Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs’la, Yunanistan’la, Fransa ve Mısır’la ülkemize karşı kurulan ittifaka yeşil ışık yakıyor. Edirne’ye sadece 30 kilometre uzakta en büyük üslerinden birini kurarak güneyden kuzeye Türkiye Cumhuriyeti’ni kuşatıyor! Elindeki Halk ve Ziraat Bankalarının dosyalarını iktidarlara karşı tehdit aracı gibi kullanıyor. Ülkenin çıkarlarını savunan yazarlara, akademisyenlere, namuslu aydınlara, satın aldığı medyanın her akşam ekranlara çıkan kiralık adamlarıyla, satılık kalemleriyle saldırıyor, saldırtıyor! Yangınlarla, sellerle, salgınla boğuşan ülkemizde ekonomi, eğitim, sağlık göstergeleri alarm zilleri çalıyor. Yüzde altmışı asgari ücretle çalışan, işsizlik oranı rekor düzeye yükselen halkımız bunalım içinde. Gençler yurt dışına kapağı atma uğraşısında. Zor koşullarda yetiştirdiğimiz nitelikli kadroların oluşturduğu beyin göçü yürek burkuyor! Olumsuz düşünmek için her türlü neden var. Ama dün, dünyada emperyalizme karşı ilk zaferi kazanan ulusumuz ve onun lideri Atatürk’ün sözleri bize rehber oluyor: “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim.” |
||
Etiketler: Dünya, halklarının, kâbusu:, Emperyalizm!, |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.