Son zamanlarda Şeyhülislam edasıyla kamu alanlarında boy gösteren Ali Erbaş, anayasanın değiştirilemez 2. maddesi,” Türkiye Cumhuriyeti’ni, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir” diye tanımlamasına rağmen, adeta şeriat isteyen söz ve eylemlerini ısrarla sürdürerek suç işlemektedir!
Üstelik akademisyen olarak; dinin kötüye kullanılması ve sömürülmesini yasaklayan lâiklik ilkesinin, ulusal egemenliğe, demokrasiye, özgürlüğe ve bilime dayanan siyasal, sosyal ve kültürel yaşamın çağdaş düzenleyicisi olduğunu bilmesine rağmen…
***
“Din, sokağa yansımasın, ticarete yansımasın, adaletine yargısına yansımasın diye ortalığı ayağa kaldırıyorlar…” diyerek de mütedeyyinleri kışkırtan, “inananlar ve inanmayanlar” ihsasıyla halkı bölen, vahim bir çaba içinde!
Belli ki; hilafeti getirmek adına anayasadan laiklik ilkesinin çıkarılmasının alt yapısını oluşturma talimatını almış!
***
Oysa Erbaş’ın görevi anayasanın 24. maddesiyle açıkça tanımlanmıştır!
“Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
***
Siyaset uğruna anayasayı tanımayan Ali Erbaş’a, Diyanet Başkanı olarak 3 yıl,6 ay, 9 gün önce yazdığım ve hâlâ cevabını alamadığım mektubumu ibret olsun diye sizlerle tekraren paylaşıyorum!
***
07.03.2019
Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş,
Diyanet İşleri Başkanı
Bu ülkenin mutlu ve refah içinde gelişmesine katkıda bulunmak adına siyasette bir ömür harcayan biri olarak, size aktaracağım bilgiden hicap duyduğumu da baştan belirtmek isterim.
Bulunduğum partilerde hep üst düzeyde görev yaptım.
49, 50 ve 52. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetlerinde Devlet ve Kültür Bakanlığı görevlerinde bulundum.
Devlet yönetiminin ciddiyeti ve sorumluluğu ile siyasetçinin kazanma duyguları arasındaki çelişkinin farkındayım.
Akıl; devlet yönetiminde toplumsal gelişme adına, siyasetteyse azınlığın çıkarı için kullanılmaktadır.
Siyasetçinin aklı yanlış kullanması, toplumla siyaset arasındaki çatışmayı körüklemektedir.
Bugün ülkemizde siyaset, çıkar için bireyin en önemli değeri olan inancını da ele geçirmeye çalışmaktadır.
Aslında oy almak için inançlara yapılan saldırı kutsallarımızı kirletiyor.
Uhrevi dünyamızı yok ediyor.
Önceki yıllardaki denemelerden farklı olarak bugün AKP’liler tarafından yapılanlar, cahiliye dönemini aratmayan bir konuma gelmiştir.
Sayın Başkan,
AKP Şanlıurfa Milletvekili Mehmet Gülpınar’ın; “Erdoğan’ı desteklemenin imanın gereği” olduğunu söylemi ve “Yarın mahşerde Allah’ın karşısına çıktığınız zaman, Allah o emaneti bize verdiğinizden dolayı size inşallah hiçbir hesap sormayacak” demesi, bardağı taşıran son damla olmuştur.
Daha önce de AKP Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz’da Belediye Başkan adayına oy isterken; “Vereceğiniz destek, Ruzi mahşerde (kıyamet günü) beraat belgeniz (kurtuluş) olacak” diyerek yurttaşlarımızı şaşkına çevirmişti.
Sayın Başkan,
İnsanların inanç ve değerleri üzerinden oy devşirmeye çalışmak AKP için yeni değildir. Kuruluşundan beri kullandığı yöntemdir. Bazılarını sunmak isterim.
Önceki AKP İstanbul Milletvekili Oktay Saral Of Belediye Başkanı’yken: “Allah, Erdoğan’ımızı nasip ettiği için her gün iki rekât şükür namazı kılmamız gerekir” sözleri ilk adım olmuştur.
Gidişatın tehlikesini sezen dönemin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu “dinimizde böyle bir uygulama yoktur “demesine rağmen süreç tüm hızıyla devam etmiştir.
AKP’li Atılgan Bayar’ın “Erdoğan Halife-i ruyi zemin” yani “bütün yeryüzünün halifesidir” sözü.
AKP Kırklareli İl Başkanı Hüsmen Ağa Terkin’in Hz. Muhammed’in AKP amblemli nüfus cüzdanını yaptırması ve çocuklarından birine “Tayyip” ismini koyması.
Eski AKP Milletvekili Agâh Kafkas’ın: “Başbakanın sözü Peygamber sünnetidir” açıklaması.
AKP Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser’in “Başbakanımız bizim için ikinci peygamberdir” demesi.
AKP Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’in “Başbakanımıza dokunmak bile ibadettir” sözü.
Ve nihayet AKP Düzce Milletvekili Fevai Aslan’ın “Erdoğan Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor!” sözü tüm Müslümanlara, hatta tüm inananlara yapılan en büyük saygısızlık olmuştur.
Sayın Başkan,
Oysa Allah’ın bütün sıfatlarını taşıdığı söylemi şirktir.
Buna rağmen ne AKP’den ne de sizlerden bu sözlere tepki gelmemesi inanç sömürüsünün utanç verici düzeyini göstermektedir.
Uygulanan anlayış, son yıllarda özellikle, Ortadoğu’da insanların kafasını kesen sözde halifelerin doğmasına neden olan siyasetin ta kendisidir.
İnançlarının siyaset tarafından kullanılması toplumumuzu iyice germektedir.
Sayın Başkan,
Halen devam eden, toplumu ve inancı rencide eden söylemlere artık sizin dur demeniz gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti laiktir.
Sorarım, hangi makam inançlardan daha değerlidir?
Siyasetin dinimizin kutsallarına el atmasını önlemek, inançlarımızı korumak sizin birincil göreviniz olmalıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunarım.
***
Sizce bu mektuba Erbaş cevap verebilir miydi?
Zaten hâlâ vermedi!
Fikri SAĞLAR